28) (Resulullah:) "Fırat Nehri bir altın dağını açığa çıkarır" dedi. (Sünen-i Ebu Davud, 5/116) Görüldüğü gibi Hz. İsa'nın yeniden gelişinin önemli bir alameti olan Fırat Nehri'nin suyunun durdurulması ve altın değerinde bir hazinenin ortaya çıkması pek çok büyük hadis kitabında yer almaktadır. 1Dünyanın hava katmanın diğer adı nedir? G Y F E D A E R E Ü A T M O S F E R N E D N L T G K Y D R O Ö A R Ü V J Ü Ü Ğ D N O N A Y Z K U O M N E T E B A T I A O Y O Z Ş E N Ü G M A R U A S D H K İ R T K 2-Dünya’nın aydınlık olan bölümünde yaşanan an. Krizlerin edebiyatı parçalama ve bütünleştirme gücü olması edebiyatı yaratan temel motor güç olmasından kaynaklıdır. Krizsiz edebiyat, edebiyatsız krizi yaratır. Edebiyatsız kriz; aşılamamış engel, hedefi bulmayan ok, gözden akmış sürme gibi boşa yaşanmış bir hayatın rahatsızlık belirtileridir. Etiketler edebiyat. BölümÖzeti. Dünyanın son dönemdeki en önemli konularından biri haline gelen iklim değişikliğinin birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Anadolu topraklarındaki etkilerini inceleyen 3 bölümlük “İklim Meselesi” belgeseli; çok yakında Nat Geo ekranlarına geliyor. National Geographic Channel’da izleyiciyle buluşacak bu Son yıllarda DC Comics resimli romanlarından uyarlanan süper kahraman filmleriyle öne çıkan Zack Snyder'ın zombilerle olan bağı, 2004 yapımı ilk uzun metrajı 'Ölülerin Şafağı'na 3anOyB6. Serxwebûn gazetesi Temmuz ayı sayısında Önder Abdullah Öcalan’ın 14 Temmuz 1992’de yaptığı değerlendirmeye yer verdi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 14 Temmuz direnişçiliği ve Büyük Ölüm Orucu eylemi için; “14 Temmuz direnişçiliği, ancak kesintisiz başarıları mümkün kılan bir devrimcilikle ve onların zaferiyle mümkün olabilmiştir. 14 Temmuz 1982'nin anısına bir kongre düzenlenmesi söz konusu oldu. Bu bir dönüş kararıydı. 1984’te, adına 15 Ağustos Atılımı denilen bir sürece girme oldu. Kısacası 14 Temmuz direnişçilerinin anılarına verilecek en iyi karşılık; silahlı savaşımı geliştirmekti” diyor. KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Cemil Bayık, “Yaşanan ve Yaşanacak Olanlar İmralı’da Belirleniyor” başlıklı siyasal süreci değerlendirdiği yazısında; Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecridin ve İmralı’da uygulanan özel savaş politikalarının 3. Dünya Savaşı’nın sonuçlarıyla bağlantılı olduğunu ve bu temelde de İmralı’nın savaşın merkezi olma rolünü oynadığını belirtiyor. Bayık, “İmralı’da iki temel sistem ve düşünce; kapitalist modernite ile demokratik modernite arasında kıyasıya bir savaş yaşanmaktadır. Politikalar orada belirlenmekte, oradan da Kürdistan’a, Türkiye’ye, Ortadoğu’ya ve dünya geneline taşınmaktadır. Bu savaş bir anlamda iradelerin savaşıdır. Hangi irade kazanırsa, dünyanın yönünü ve gelişim çizgisini o belirleyecektir” diyor. TARİH YAZAN DİRENİŞ 14 TEMMUZ PKK Yürütme Komitesi’nin “14 Temmuz Zafer Çizgisinde Direnelim ve Faşist-Soykırımcı Sistemi Tarihe Gömelim” başlığıyla tüm kadro ve sempatizanlarına yönelik talimatında; “14 Temmuz, onurlu yaşamın yolunu açmış bulunmaktadır. Bunun içindir ki, Özgürlük Hareketimiz tarafından “Ulusal Onur Günü” olarak tanımlanmıştır” ifadeleri yer alıyor. Talimatın devamında ise “Tüm kadro ve sempatizan yoldaşları, içinde bulunduğumuz sürecin özelliklerini ve bize yüklediği görevleri doğru anlamaya, 30 Haziran ve 14 Temmuz çizgisinde partileşerek, Zap, Avaşîn ve Metîna direniş çizgisinde yürüyerek AKP-MHP faşizmini tarihin çöp sepetine gömmeye ve halkımızın hakkı olan tarihi özgürlük zaferini yaratmaya çağırıyoruz!” deniliyor. ROJAVA DEVRİMİ Halkların ve kadınların öncülüğünde demokratik, özgür bir yaşam kurarak çağın en karanlık zihniyetine karşı aydınlık bir toplum yaratan ve ezilen halklara umut olan olan Rojava Devrimi’nin 10. yıl dönümünde PKK Yürütme Komitesi Üyesi Xalîde Engîzek, “Ji Bihara Ereb Ber Bi Şoreşa Rojava” başlıklı yazısında, öz yönetimlerin yaşadığı sorunlar ve buna karşı geliştirilen çözümler ile Rojava Devrimi’ni, Suriye ve Ortadoğu devriminin temeli yapmak gerektiğini ele alıyor. Engîzek, Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu paradigmanın bölgede yaşanan sorunları çözmede tek yol olduğu tespitinde bulunuyor. Serxwebûn gazetesinin yazarlarından PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan’ın, Ulusal Özgürlük Mücadelesinde “Öz güç ve İttifaklar Sorunu” başlığıyla yayınlanan yazısında ise; “Öz güç ilkesiyle yaşamak, kendi gücüyle yaşayıp korunmak, özgürlüğün esasıdır. Başkasının gücüne dayanarak kendi özgür yaşamını yaratamazsın. Başkası tarafından korunarak özgür olamazsın. Seni kim var ediyor ve koruyorsa, aslında özgürlüğün onun elinde demektir. Başkasına muhtaç ve bağımlı olarak da özgür olunamayacağı açıktır. Öz güç ve öz savunma, aslında kendine güveni, kendi gücünü yaratmayı, güçlü ve iradeli olmayı ifade etmektedir” diyor. PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik, “Kazanan Özgür Basın Olacaktır” başlığıyla keleme aldığı yazıda; basın-yayın kurum ve kuruluşlarının hep bir şekilde hakim ve egemen güçler tarafından iktidar odaklı olarak kullanıldığını, kendi başına karar alan, politika belirleyen, harekete geçen konumda olmadığını belirtiyor. Şerik, yazısının devamında, “Kapitalist modernite günümüzde etkin bir güç olarak vazgeçilemez gördüğü basın-yayın organlarını toplum mühendisliği çalışması olarak konumlandırmaktadır ve basın-yayın organlarını koçbaşı olarak kullanmaktadırlar” tespitinde bulunuyor. “Geleceği kazanmak için olumsuz tarihten ders çıkarmak ve ihanetin tarihini yazan KDP ve ilkel milliyetçiliğin kronolojisi” başlıklı yazının 3. Bölümünde, T-KDP’nin kurucusu Faik Bucak’ın oğlu yazar Serhat Bucak’ın Rêber Apo ile yaptığı değerlendirme yer alıyor. Serxwebûn gazetesi Temmuz sayısında ayrıca Rêber Apo’nun “Tarih Günümüzde Gizli ve Biz Tarihin Başlangıcında Gizliyiz” kitabından derlenen “Gerçeğin Dili olarak Edebiyat” başlıklı yazısı ile “İki Yürek Bir Ülke” başlıklı yazıda, şehit Dr. Hüseyin ve Salih Cizîr’in mücadele ve yaşamlarını anlatan anı yazısı yer alıyor. Edebi eserler, yaratıldıkları döneme aralanan birer kapıdır. Sanatçı, içinde yaşadığı çağın toplumsal, askeri, ekonomik, kültürel şartlarının şekillendirdiği kişiliğini edebi eserler aracılığıyla dışa vurur. İşte bu dışavurumun, herhangi bir dönemin sanatçıları için ortak bir anlayış haline gelmesi edebi akımları ortaya çıkarır. Farklı akımların ortaya çıkmasında ise edebiyat tarihi ve edebi eleştirinin işbirliği yadsınamaz. 20. yüzyılda Batı edebiyatını etkisi altına alan sürrealizmgerçek üstücülük de ortaya çıktığı dönemin şartlarından beslenmiştir. Akımın öncüsü kabul edilen Andre Breton, gerçeküstücülüğün kuramsal temellerini oluştururken çalışmalar yürüttüğü psikiyatri alanındaki uygulamalardan etkilenmiştir. İnsanın ruhsal anlamda çok katmanlı oluşu ve davranışlarının temelinde yatan nedenlerin ortaya çıkarılmak istenmesi üzerine farklı yöntemler geliştiren psikanalizmden ilham almıştır. Bu nedenle yarı-otobiyografik romanı Nadja,“Kimim ben?” sorusuyla başlar. Felsefeyi epeyce meşgul etmiş olan bu merak, edebiyatta kendini de farklı zeminler üzerinden tartışmaya açmıştır. Andre Breton’un unutulmaz eseri Nadja, bireyin kendi gerçekliğini arayışa çıkması, karanlık taraflarını ortaya koyması gibi gerçeküstücülüğün sürrealizm ilke olarak benimsediği anlayışın kurgusal biçimde ortaya konmuş halidir. İkinci Dünya Savaşı öncesinde yaşanan bilimsel ve teknolojik gelişmeler ve beraberindeki toplumsal dönüşümle birlikte bireyin yaşadığı manevi buhran, psikoloji biliminde insanın iç dünyasındaki karmaşayı anlamak için farklı anlayışları ortaya çıkarmıştır. Şüphesiz bu alanı psikanalizm çalışmalarıyla ses getiren Sigmund Freud derinden etkilemiştir. İnsanların görünen gerçekliğinin ardında yatan süreçleri açığa çıkarmak için ortaya koyduğu kavramlar ve uyguladığı metotlarla kendi gerçeklerini görmelerini sağlamıştır. Bilinçaltında yer eden, farkında olmadığımız durumları açığa çıkarmak psikanalizm çalışmalarının özünü teşkil eder. Rüya, serbest çağrışım, hipnoz gibi metotlarla kişinin bilinçaltını açığa çıkarabilmek denenmiştir. Yazar bunu romanda “Önemli olan bu dünyada kendimde yavaş yavaş keşfettiğim özel yeteneklerin, beni hiçbir şekilde bana özgü ama bana verilmemiş olan daha genel bir yetenek arayışından saptırmamasıdır. Kendimde bildiğim her türlü haz ve hevesin, hissettiğim her türlü yakınlık ve duygudaşlığın, etkilendiğim her türlü cazibenin ötesinde başıma gelen ve yalnız benim başıma gelen tüm olayların, yaptığım gördüğüm bir sürü hareketin yalnız benim hissettiğim heyecanların ötesinde diğer insanlara kıyasla farklılaşmamın neden ibaret, o olmazsa neye bağlı olduğunu öğrenmeye anlamaya çalışıyorum.” s10 şeklinde ifade eder. “Aslında psikanaliz değer verdiğim, insanı kendisinden sürgün etmeyi hedeflediğini düşündüğüm ve kendisinden mahkeme kâtibi marifetlerinden daha başka marifetler beklediğim bir yöntemdir.” s19 diyerek psikanalizme dair beklentisini de dile getirir. Kitap, psikanalizmin etkisinden dolayı akış itibarıyla karmaşık bir kurguya sahiptir. Olay örgüsünün varlığından söz etmek pek mümkün değildir. Mekân olarak seçilen Paris sokakları kahraman için arayışın temsilidir. Sokaklar boyunca karşılaştığı her mimari yapı, dükkân, insan kahramanın zihninde başka bağlantıları açığa çıkaran ve arayışını sonuçlandırmasınayardımcı olabilecek birer unsurdur. Nereye çıkacağı bilinmeyen bir labirentin içinde dönüp durmaya benzer, her gün aynı sokakları adımlaması. Sokaklar aynı olsa da çağrıştırdıkları farklıdır. AndreBreton, sanat dünyasından farklı isimlerle tanışıklığına da kurguda yer verir. Bu durum romanı biyografik kılar. Üç bölümden oluşan romanın bu ilk bölümünde kendinden yola çıkarak kurguladığı Andre’nin sorgulamaları, Paris’teki çevresi ve sanata dair düşünceleriyle iç içe verilir. İkinci bölümde yine sokaklarda insanları gözlemlediği ve nereye gideceğine dair fikrinin olmadığı bir yürüyüşe çıkar. O esnada Nadja’yla karşılaşır. Nadja hayalini kurduğu kadına benzemektedir. Umut anlamına gelen Nadja ismini seçtiğini vurgular yazar. Ve kadın geçmişini, hikâyesini anlatır. Andre, Nadja’yla insanlara, hayata, idealizme dair eleştirilerini ifade eder. Nadja’yla karşılaşma sonrası ayrılırken Andre “Kimsiniz?” sorusunu yöneltir. Nadja ise “Avare ruhum ben” karşılığını verir. Nadja dışarıdayken hep yan yanadırlar. Eve dönerken takside eşlik ettiği bir sırada Nadja“Bir oyun Bir şey söyle. Gözlerini kapa ve bir şey söyle. Ne olursa olsun, bir sayı, bir ad… Şöylegözlerini kapıyor İki, iki ne? İki kadın. Bu kadınlar nasıl? Siyah giysili. Nerede bulunuyorlar? Bir parkta…” s65 şeklinde bir oyuna dahil eder Andre’yi. Aslında bu oyun psikanalizmde bilinçaltını açığa çıkarmada kullanılan yöntemlerden biridir. Roman ilerledikçe açığa çıkan şeyNadja’nın bir hayal olabileceği fikridir. Andre’yle olan konuşmalarında sarf ettiği cümleler bize Nadja’yı Andre’nin var ettiğini, aslında hayali bir kadın olduğunu düşündürür. “Şimdi de kendisi üzerindeki güç ve iktidarımdan belki inanmak istediğimden daha fazla ona istediğimi düşündürme ve yaptırma yeteneğimden bahsediyor.… Ona öyle geliyormuş ki beni tanımasından çok önce bile benden asla hiçbir sırrını saklamamışmış.”s67 “Nadja’yı birçok kez tekrar gördüm, düşünce alemi benim için daha açık ve aydınlık oldu; anlatış tarzı daha da rahatlık, özgünlük ve derinlik kazandı. Ama aynı zamanda, onun kişiliğinin bir kısmını, en insanca tanımlanmış olan kısmını alıp götüren onulmaz felaket hakkında, ancak o gün bilgi sahibi olduğum o felaket beni ondan yavaş yavaş uzaklaştırmış da olabilir. Sadece en katışıksız sezgiye dayanılarak ve her an bir mucize gösteriyormuş gibi gerçekleşen bu kendini yönlendiriş tarzına hayret etmekle birlikte ondan her ayrılışımda kendi dışında akıp giden … bu hayatın burgaçlarına tekrar yakalandığını hissetmekten dolayı da gittikçe daha çok endişeleniyordum.”s99Nadja’nın Andre’ye söylediği sözler de bu düşünceyi güçlendirir “Benim soluğumun tükenişiyle ki sizinkinin başlangıcıdır.” “İsteseydiniz sizin için sadece bir hiç veya iz olurdum.” s99Nadja’nın bir tımarhaneye kapatıldığını öğrenen Andre, delilik ve akillik arasındaki denge üzerine düşünmeye başlar. Kendi kendine konuşur “Kim var orada? Sen misin Nadja? Öbür dünyanın, tüm öte dünyanın bu hayatta olduğu doğru mu? Seni duyamıyorum. Kim var orada? Yoksa yalnız mıyım? Ben kendim miyim?” s126 Üçüncü bölümde ise kendisi ve okurla konuşur. Varoluşu sorgular. Nadja’nın“Andre? Benim hakkında bir roman yazacaksın. Buna eminim.” s85 dediği gibi Nadja’yı yazdığını belirterek kitapta yetersiz gördüğü kısımları, yer verdiği mekanları ele alır ve kitabına eleştirilerde bulunur romanın kahramanı Andre. Ve sarsıntının öneminden bahseder. Bir gazetedeki haberi kendisi için uygun bir son olarak görür. Bu haber bir uçağın kayboluş haberidir. “Güzellik ya çırpınmalı olacak ya da hiç olmayacaktır” cümlesiyle son bulur roman. Andre Breton, Andre ile kendi dünyasını biraz olsun yansıtmayı başarıyor. Nadja’nın hayali olabileceği, iç ses olabileceği sadece bir ihtimal elbette. Belki de romandaki Andre’nin hayatına girmiş ve kendi gerçeğini arayan bir kadın olarak Andre’yi de arayışa iten, arafta biridir, kim bilir? Gerçeküstücülere göre bilinçaltını sarhoşluk, akli rahatsızlık, ateşli hastalık, madde kullanımı gibi durumlar açığa çıkarabildiğinden Nadja’nın tımarhaneye yatırılması da şaşırtıcı bir son olmaz. Sanatın her alanında iz bırakmayı başarmış gerçeküstücülüğün varoluşsal sorgulamalara değin uzandığı Nadja’da Andre’nin dünyasına dair aktarılanlardaki karmaşa zihnimizdeki gerçek işleyişin ta kendisidir. İç dünyasına kulak veren bir adamın, gelgitler içindeki ruhunu, bilincinin derinliklerinde yatan gerçekleri arayışındaki bocalamaları, esrik hallerini ele alan Breton, gerçeküstücülüğün insanı mantıkla açıklanamayacak karmaşık bir varlık olduğu gerçeğini ortaya koymuştur. Niğde’de sabah saatlerinde etkili olan şiddetli rüzgar, Dr. Sami Yağız Caddesi`ndeki aydınlatma direği de rüzgarın etkisiyle park halindeki hafif ticari aracın üstüne devrildi. Araçta maddi hasar meydana gelirken, devrilen direk olay yerine gelen ekipler tarafından kaldırıldı. Meteoroloji 8. Bölge Müdürlüğünden yapılan açıklamada, rüzgarın hızının saatte 90 kilometre hıza çıkabileceği belirtilerek, yaşanabilecek olumsuzluklara karşı tedbirli olunması uyarısı yapıldı. KIRŞEHİR Kırşehir`i sabah saatleri itibariyle etkisi altına alan şiddetli rüzgar; merkeze bağlı bazı köylerde mandıraların çatılarını uçurdu. Kırşehir ve ilçelerinde sabah saatlerinde başlayan fırtına ve toz taşınımı, hayatı olumsuz etkiliyor. Toz taşınımı nedeniyle kentte oluşan puslu hava dikkati çekti, yayalar ve sürücüler yollarda ve kaldırımlarda ilerlemekte zorlandı. AKSARAY Aksaray`da sabahın erken saatlerinde başlayan kuvvetli rüzgar kısa süre içerisinde etkisini artırdı. Kent genelinde 60 ila 90 kilometre hızla esen kuvvetli rüzgar karayollarında etkisini toz bulutu ile gösterdi. Kentte gökyüzünü toz bulutu sararken kuvvetli rüzgarın şiddetine dayanamayan tabelalar devrildi. YOZGAT Yozgat`ın Çekerek ilçesinde etkili olan şiddetli rüzgar çok sayıda apartmanın çatısının ve bir caminin kubbesinin uçmasına neden oldu. TOKAT Kent merkezinde şiddetli rüzgar hayatı olumsuz yönde etkiledi. Sanayi Cami karşısında bulunan iş yerlerinin çatısı şiddetli rüzgara dayanamadı. Sac kaplı tavan havalanarak yola uçtu. Erbaa ilçesinde ise bir ağaç şiddetli rüzgarın etkisi ile otomobilin üzenine devrildi. Kaza maddi hasarla atlatıldı. KONYA Konya`nın Ereğli ilçesi Pirömer Mahallesi İnönü Caddesi`ndeki iş hanının çatısından uçan parça, yolda yürüyen Ahmet Çelik`in üzerine düştü. Çelik`in yaralandığını gören çevredekiler, durumu polis ve sağlık ekiplerine bildirdi. Olay yerine gelen 112 Acil Servis ekibi, yaralıyı Ereğli Devlet Hastanesi`ne kaldırdı. Ahmet Çelik`in sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi. KAYSERİ Kayseri`de kuvvetli fırtına özellikle merkez Talas, Melikgazi ve Kocasinan ilçelerinde yaşamı olumsuz etkiledi. Fırtına nedeniyle çok sayıda bina ve evin çatısı uçtu, ağaçlar devrildi. Saatteki hızı 30 kilometre olan rüzgar nedeniyle bazı binaların çatısı uçarak, yalıtımları söküldü. Yere düşen beton parçaları otomobillere hasar verdi. Kayseri Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi binasının çatısı da uçtu. İtfaiye ekipleri, düşen parçalar ve devrilen ağaçların kaldırılması için çalışmalarını sürdürüyor. NEVŞEHİR Nevşehir`de sabah saatlerinde etkisini gösteren rüzgar, öğleden sonra şiddetini artırarak fırtınaya dönüştü. Gülşehir ilçesinde bir binanın uçan çatısı, çevredeki iş yerlerinde hasara neden oldu. Oruç Reis Mahallesi Nevşehir Caddesi`ndeki 4 katlı binanın çatısı da yerinden çıkarak yola düştü. Çevreye saçılan parçalar, bazı iş yerlerinde hasara yol açtı, cadde bir süre trafiğe kapatıldı. Polisin güvenlik önlemi aldığı caddeye savrulan parçalar belediye personellerince kaldırıldı. Ortahisar-Göreme Yolu`nda da yol kenarındaki aydınlatma direği devrildi. Direğin, görevlilerce iş makinesi yardımıyla kaldırılmasının ardından yol ulaşıma açıldı. Kent merkezinde ise fırtına nedeniyle bazı ağaç dalları kırıldı. Lale ve Nar caddelerindeki iki ayrı binada kırılan cam parçaları çevreye savruldu. SİVAS Hızı zaman zaman 50 kilometreyi bulan kuvvetli rüzgar binaların çatılarına zarar verdi. Kent merkezinde Küçük Sanayi Sitesi`nde bazı dükkanlarının çatıları rüzgardan uçarak park halindeki araçların üzerine düştü. Olayda can kaybı yaşanmazken, araçlarda hasar oluştu. Kaynak AA Haberler > Etkileyicilikleri Açısından Dünya Tarihine Nesiller Boyu Yön Veren En Güçlü 12 Aile - 1317 Bazı aileler vardır ki, nesiller boyu sanat, siyaset, ekonomi açısından etkili olarak dünyanın kaderini değiştirmiştir. Hatta bazıları çağ bile değiştirmiştir. İşte en etkili ailelerden 12'si 12. Rothschild Ailesi Belki de hakkında en çok komplo teorisi üretilen ailelerinden birisi. Tabii bu komplo teorilerinin çıkışında bazı haklı yönler olduğunu söylemek lazım. Çünkü İngiltere'de ortaya çıkan sanayi devriminden beri mali açıdan dünyayı etkilemişlerdir. Bankacı bir kökene sahip bu aile, yatırımları ve projeleriyle son 2 yüzyıldır dünyayı bir yönüyle hep etkilemiştir. Bu zaman diliminden beri tüm savaşlarda gizli finansör olduğu savı ise bir iddiadır, kanıtlanmış bir şey yoktur. 11. Lothbrok Lodbrok Ailesi İskandinav'larda bilimsel tarih yazıcılığı yaygın olmadığı için bu aileyle ilgili bilgileri Saga'lardan İskandinav Destanları alabiliyoruz. Ama saldırdıkları İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin kaynakları tarihte Ragnar ve Ragnaroğlulları diye bir gerçeğin olduğunu gösteriyor. Başka bir görüşe göreyse tüm başarılı savaşçıların Ragnar ve oğullarına atfedildiğidir. Bu mitleri ve bölük pörçük bilgileri birleştirdiğimizde ve doğru kabul ettiğimizde Lothbrok ailesinin dünyayı değiştirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Akınları özellikle Britanya ve Fransa'nın demografisini ve siyasi gelişimini temelden değiştirmiştir. İlk akınlar Britanya'ya Ragnar tarafından olmuş; daha sonra özellikle Ivar günümüz İrlanda'sının siyasi ve nüfus olarak değişmesine neden olmuştur. Björn de yaptığı akınlar dolayısıyla etkili bir Ragnaroğlu' ve dolayısıyla neredeyse tüm Avrupa'nın demografisini değiştiren Rollo ve Rollo Oğulları'nın Ragnar'la kardeş olduğu ise Vikings dizisinin kurgusundan ibarettir. Eğer o da doğruysa tüm dünya üzerinde tarihin en etkili ailesi Lothbrok Ailesi'dir 10. Medici Ailesi 15. yüzyılın ortasında o zamanlar bir şehir devleti olan Floransa'nın başına geçmişler ve tam 4 yüzyıl Avrupa siyasetinde etkin olmuşlardır. Mediciler'in tarihteki etkileri say say bitmez. Modern bankacılığın mucitleridir diyebiliriz; zaten bu kadar etkili olmalarının sebebi de bu buluşlarıdır. 3-4 yüzyılda Avrupa'daki tüm savaşların gizli ya da açıktan finansörüdür. Ayrıca birçok defa Papa seçimlerinde etkili olarak Hristiyanlık dininin tarihsel durumunda etkileri vardır. Hatta birkaç tane direkt Medici olan Papa bile vardır. Ama en büyük etkileri sanat ve fikir dünyasına dairdir. Ki bu alandaki etkinlikleri tüm dünyanın akışını değiştiren Rönesans'ın doğmasını da sağlamıştır. Finanse ettikleri bazı sanatçılar zaten ne kadar etikili ve akıllı bir aile olduklarını gösteriyor Michalengelo, Da Vinci, Dante, Brunelleschii... Bu aileyle ilgili enteresan bir bilgi Şu anda dünya üzerinde yaşayan bir Medici yok. Bunun sebeplerinden biri ailedeki yaygın eşcinsellik ve kısırlık. 9. Cengiz Han Ailesi Tarihteki en etkileyici ve en güçlü ailelerden biri de Cengiz Han ailesidir. Britanya İmparatorluğu'ndan sonra en geniş topraklara sahip Moğol İmparatorluğu'nu yönettiler. Cengiz Han, Orta Asya'daki tüm kabileleri bir araya getirip, özellikle Çin'le mücadele etmiş ve başarılı olmuştur. Bu yüzden de ona iki denizi Hazar ve Japon Denizi bir araya getiren anlamına gelen Cengiz lakabı verilmiştir. Cengiz Han ve oğulları yaptığı akınlarla kısa bir süre de olsa Avrasya, Anadolu, Kafkasya, Tüm Asya ve Ortadoğu'ya hükmetmiştir. Yok ettiği şehirler, kütüphaneler ve etkili hanedanlıklar vardır. Dünyanın gelişim ve değişimini net bir şekilde etkilemiştir. Özellikle tarihçiler Bağdat ve İskenderiye'de bulunan kütüphaneleri yok etmesi dolayısıyla Araplar'ın hiçbir zaman eskisi kadar etkili olamadıklarını düşünür. 8. Ptolemaios/Batlamyus Ptolema Ailesi Batlamyus ailesi, iki buçuk asır Mısır'ı yönetmesi ve ailenin son hükümdar üyesi Kleopatra'nın oynadığı siyasi rol açısından dünyadaki etkili aile ya da hanedanlıklardan birisidir diyebiliriz. Ailenin ilk etkili üyesi Batlamyus, Büyük İskender'in muzaffer kumandanlarından biriydi. İskender'in ölümünden sonra Mısır'ın yönetimini ele alan Batlamyuslar burada birçok teknik, mimari ve sanatsal etkinliklerde bulunmuştur. Aile, Kleopatra'nın Jül Sezar'la evliliği sonrası çok güçlenmiş ancak Sezar'ın ölümünden sonra bu güç aniden düşmüştür. Hatta Roma'nın Mısır Fethi sonrası Kleopatra intihar etmiş ve aile tarih sahnesinden silinmiştir. 7. Habsburg Ailesi Habsburglar Osmanoğulları'yla birlikte dünyada hem etki alanı hem de süre açısından en etkili ailelerden biridir. Aslen İsviçreli olan aile yüzyıllar boyu Avusturya'yı yönettikten sonra 1452-1740 yılları arasında Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu'nu kurarak İtalya yarımadası, İspanya ve Avusturya'ya hükmetmiştir. Sonradan da Bohemya Çekya, Burgonya, Hırvatistan Macaristan ve hatta Meksika'yı miraslarına almıştır. 6. Ming Ailesi Míng Hanedanı, 3 yüzyıl Çin'e hakim olmuş bi aile olmasının yanında, günümüzdeki Çin'in oluşmasında en büyük katkıyı yapmıştır. Dünya tarihinin görmüş olduğu en büyük tiran ve diktatörler de bu ailenin mensuplarından çıkmıştır. İmparatorluğu korkuyla yönetmiştir, ki bunun en büyük göstergesi Pekin'de bulunan ve çok görkemli bir yapı olan Yasak Şehir'dir. Ming hanedanının hükümdarlığına, en çok zulmettiği köylülerin isyanı son vermiştir. 5. Julio-Claudian Ailesi Büyük Roma İmparatorluğu'nu kuran ailedir. Kurucu imparatorlardan Agustus, Tiberius, Caligula, Claudius ve Nero bu aileye mensuptur. Tarihin belki de en etkili yöneticilerinden 5'i bu ailedendir. Ancak bu aile kısa ama etkili bir hüküm sürmesine rağmen Roma entrikası ve senatörleri bu aileyi tarih sahnesinden silmiştir. Jül Sezar'ın da bu aileye mensup olduğu ise tartışmalı bir konudur. 4. Tudor Ailesi Tudor'lar iki yüzyıl boyunca Britanya'ya hükmeden Galli bir kraliyet ailesidir. Günümüz Britanya Krallığı'nın ilk tohumlarını atan bu ailedir. Kıtada başlayan Rönesans'ı Ada'ya taşıyan Tudor'lardır. Roma Katolik Kilisesi'nden ayrılıp Hristanlığı İngilizleştirenler de bu ailedir. Ayrıca ilk kraliçe yönetimi Mary Tudor'la başlamıştır. Meşhur Anne Boleyn de Tudor'ların gelinidir. Kısa ama etkili bir hüküm sürmüşlerdir. Bu aile hakkında Tudors diye de çok güzel bir dizi çekilmiştir. 3. Capet Ailesi Avrupa'nın en köklü ailesidir. Şimdiki Lüksemburg Büyük Dükü Henri ve İspanya Kralı Juan Carlos bu ailenin üyesidir. Açık ara en etkili ailedir. Tarih boyunca yönetmediği ülke ya da şehir devleti kalmamıştır. BazılarıLatin İstanbul İmparatorluğu, Brezilya, Fransa, Portekiz, Navarra, İki Sicilya, Napoli, Macaristan, Polonya, Arnavutluk, Etrüskya...İlk üyesi 987 yılında Fransa kralı seçilen Hugh Capet'tir. 2. Osmanoğulları Ailesi Tarihin en büyük devletlerinden birinin başında 6 yüzyıl hüküm sürdüklerinden Osmanoğulları'na tarihin en etkili ailelerinden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Şimdilerde etkileri yok hükmünde olsa da özellikle 15-17. yüzyıllar arasında dünya siyasetinde Osmanoğulları'nın sözü geçiyordu. 1. Hz. İbrahim Soyu 4 kutsal kitap da Hz. İbrahim'in soyundan bahsetmektedir. Kutsal kitaplara göre Hz. İbrahim'in soyundan gelen peygamberler şunlardır Hz. İsmail, Hz. İshak, Hz. Yakub, Hz. Yusuf, Hz. Eyyüb, Hz. Zülküf, Hz Şuayb, Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Yuşa, Hz. Yunus, Hz. Davud, Hz. Süleyman ve Hz. Muhammed. Fazıl Say tek boş olmayan devasa Volkswagen Arena’daki sahneden çok ilginç bir duyuru ilk ve son kez çalınacak1’er dakikalık 4 sonatından 1’er dakikalık da şef Murat Cem Orhan yönetiminde senfoni orkestramız bunları senfoni olarak tek enstrüman, piyano için kendimi Beethoven’in yerine koydum.“Acaba Beethoven bu sonatları senfoni olarak yazsaydı, notalara nasıl dökerdi?”İşte bunu 1 dakika sonat olarak piyanoda da Murat orkestramızda bunun senfoni haline getirdiğim notalarını dünyada bir Bir daha tekrarı da olmayacak......................Gerçekten tarihi bir olaydı. Salonda bir mutlak “uzay sessizliği...”...................Piyanosuna geçti. İlk sonatı çaldı...Önce sonatlar, sonra onların şef Murat Cem Orhan yönetimindeki orkestradan senfoniye dönüştürülmüş senfonileri...Beethoven’in ünlü “Ay Işığı” ve “Fırtına” sonatları ve diğer iki sonat daha.......................Bütün salon ve balkonlarda herkes ayakta... Muhteşem ve duygu yüklü “çok özel” dakikalara tanık olmak nasıl da büyük bir ayrıcalık. Unutulmayacak bir anı.......................Fazıl Say’ın o gece artık “geleneksel” denebilecek yıl sonu konserinin ortasında bir parantezdi yaşanan 8 bölümde Say’ın “Umut Hope” adlı 4’üncü senfonik eseri çalındı. Bu yapıtın dünya prömiyeri 25 Ağustos 2018’de Dresden Filarmoni Orkestrası tarafından gerçekleştirilmişti.“Savaşların, zorlukların ve terörün olduğu bir kötü dönemden geçerken, dünyanın aydınlık bir zamana varması hissiyatıyla” bölümünde bir yılbaşı gecesi yaşanan “Reina katliamı” da notalara bunlar bitsin ve aydınlığa çıksın istiyoruz. İşte senfoninin adı olan “Umut” bu.....................İkinci bölümde ise “Su water...”“Mavi Su”, “Kara Su” ve “Yeşil Su” olmak üzere 3 bölümden Say şöyle anlatıyorBu eseri zorgünlerimde çok severek kendime tedavi bularak yazdım. Tedavi et, tüm doğallığında tedavi ol. Tek bir şey düşünmeden su ol dedim......................Fazıl Say konserin bitiminde defalarca, defalarca, defalarca sahneye bir alkış Arena’da unutulmayacak bir Alanson Şeffaf Oda’da...2020’ye çok az kaldı. Biz bugünden Şeffaf Oda’da yeni yılı kutluyoruz. Yılbaşının simgesi kokinalar ve simli, yaldızlı mumlar, dekorumuzun yılbaşı özel ayrıntıları...“Yılbaşı özel Şeffaf Oda” konuğum ise usta sanatçı Mazhar da dekorumuzla uyum içerisinde...Mazhar’ın “Yazan Aşık” adlı albümü yeni çıktı. Programa albümün de adını taşıyan çıkış şarkısı “Yazan Aşık”la başlıyoruz“...Ben mısra peşindeHer mevsimle barışıkMısralarım basit manalıBilsinler yazan âşıkBana kızıyorsun...Sonra bir merhamet anidenBeni affediyorsunSeni sevmeme budur nedenAşk vadisindeBatağa düşmüş eşekÇırpındıkça batar da batarBu aşkı nasıl tarif etsek...”Her şarkısı yaşamından derin izler şarkının da söz ve müziği Mazhar Alanson’a ait. Mazhar Alanson anlatıyor“Bu albümün çıkışı çok kolay oldu, MFÖ albümlerinde şarkı sıralaması için bile aylarca tartışıyor ve sonra karara varıyorduk. Üç kişi orta yolu bulmak zaman alıyordu. Bu albümde her şeye tek başıma karar verdim.” ..................Programdan önce şarkı sözlerinin olduğu dosyayı alıyorum. Şeffaf Oda’da tek tek şarkı sözlerini yorumluyoruz.“Her şarkıyı nerede ve nasıl yazdığını” fotoğrafları ise eşi Biricik Suden’in kadrajından.....................Mazhar en sevilen şarkılarından olan Sarı Laleler’i de Şeffaf Oda’da söyleyip, öyküsünü paylaşıyor. “Sarı Laleler”i Biricik’e Hollanda’da yazmış. Para çekmek için dışarıya çıkmış. Bir kafede oturmuş ve biriyle uzun saatler sohbet etmiş. Eve geciktiğini anlayınca çiçek pazarından bir demet sarı lale almış ve Biricik’e getirmiş. Ardından bu ölümsüz şarkı çıkmış. Mazhar eşi Biricik’e olan aşkını ve yaşadığı zorlu süreci de tüm samimiyetiyle Boğaz manzarasında Mazhar Alanson ile keyifli, müzikli pazar sohbeti...Serginin başyapıtı önündeYapıtları sınırların ötesinde yüksek düzeyde değerlendirilen sanatçılarımız arasındaki Ahmet Güneştekin’in “doğum günü” de sıra dışı...Hafta boyu etkinliklerde, sergisinde, dost meclislerinde gibi stüdyosunda ve konutunda, Pilevneli Sanat Galerisi’nde, arkadaşlarının ikisi...Elif Dürüst’ün Anadolu yakasındaki evindeki davet müzikli ve dostları bir aradaydı. *En büyük ve kutlama serisinin son pastasını da kesti......................"Doğum günü" anons edilmeden bir de yemek daveti yıl aradan sonra Güneştekin’in ilk büyük sergisinin düzenlendiği Pilevneli Galeri’de “az sayıda konuklu” bir Başkanı Ekrem İmamoğlu, daha önce açılışına geldiği ama o kalabalıkta bir sosyal etkinlik gibi kalan sergi ziyaretinden sonra, bu kez eşi Dilek İmamoğlu ve danışmanı meslektaşımız Şükrü Küçükşahin ile ortamda her yapıt için ayrı ayrı Güneştekin’den bilgi alarak sergiyi da serginin başyapıtı önünde kurulan masada birkaç gazeteci ve eşleriyle “sanat” çok da değerli sanatçı dost Zülfü Livaneli’nin kulakları çınladı....................Ahmet Güneştekin’e böyle sanat yapıtları üreteceği, mutlu ve başarılı çok yıllar dileğiyle...* Son anda çıkan bir zorunluk sebebiyle, ne yazık ki katılamadım.

dünyanın aydınlık olan bölümünde yaşanan an